Yaklaşık altı aylık terapimin sonucunda doktorum "terk etme eğilimim" olduğu tanısını koymuştu ve bunu ancak o zaman söyleyebileceğini dile getirmişti. O zaman üzerinde çok durmamıştım bu tanımın, ama şimdi "İnsan ait hissettiği bir yeri terk edebilir, var olduğunu düşündüğü bir yerden yahut bir ilişkiden uzaklaşabilir. Ait hissetmiyorsa eğer nereyi terk ediyor?" diye sormak istiyorum. Hesap sormak istiyorum. Uzunca bir süredir kendimi mağdur olarak tanımladığım, hayatımın öznesi sanki ben değilmişimcesine kendimi ifade ettiğim o sıkışmışlıktan kurtulmak istiyorum artık. Öfkemi örgütlemek istiyorum. Freud'dan alıp psikolojik tüm tahlillerden hesap sormak geliyor içimden.


İnsanlığın çok küçük bir kısmı tüm dünyayı gasp etmişken ve bizlere kendimizi ait hissedeceğimiz bir yer bırakmamışken esas tanısı konulan neden yine hiçbir şeyi mülk edinemeyenler oluyor? Evde sürahinin konulacağı yere bile babam karar verirken neden benim terk etme eğilimim tartışılıyor, üstelik terk ettiğimizi varsaydığımız yer aslında evim değilken.


Didem gerçekten mahcubum sana, mahallenden taşındığım için değil ama. Sonra seni ziyarete tekrar gelmediğim için. Sadece artık nefes alamadığımı fark ettiğimde soluğu senin yanında aldığım için. Beni anlayacağına şüphem yok, farkında olmadan beni iyileştiren yanının değişmediğine de. İyileşmeye çalışırken, kendime bir yurt edinmeye çalışırken ara ara karşılaşıyorum tekrardan; bunun aslında bir illüzyon olduğuyla. Kabullenmek istemeyişim mi bu kadar canımın yanmasına sebep oluyor yoksa gerçeğin ağırlığı mı emin değilim.


Kendine yurt edinemediğin bu toprakları Füsun'a yurt ettirmeye çalışırken bu kadar erken gitmenin ne kadar canını acıttığını hissettim, inan. Daha da kötüsü, bir anda değil; gideceğinin farkında olarak kat etmen o yolu. Gittiğini sandığın yolda ayak izleriyle yaşama tutunmaya çalışanları görebilsen keşke. İnan bana nereye tutunacağımı tam olarak bilmiyorum, onarılamaz bir yılgınlıkla yazmıyorum bunları. Aksine çölün ortasındaki kum fırtınalarında kendini hayatta tutmaya çalışan, kurumaya yüz tutmuş bir çiçeğin direngenliği içerisindeyim. Ama belki başından beri kuruydum zaten, kim bilir?


Böyle şey gibi, sokaklarının tanıdık geldiğini düşündüğüm bir yerde oturan evlerdeki kapılar, yüzüme kapanmış gibi. Ben yine elimde hislerim, umudum ve yaramı iyileştirmeye çalıştığım ilaçlarımla kalıyorum sokağın ortasında. Öyle bir hâl ki bu, çatısız hissettiğim için kaşlarımı çatmayı bile had görmüyorum kendime. Bu kısır döngü ve kum fırtınası tüm metabolizmamı çökertiyor sanki, bedenimde anlam veremediğim tepkilerle karşılaşıyorum. Ama dedim ya, öfkemi örgütlemek istiyorum artık. Bu toprakların her zerresini gasp etmiş, kendine mülk edinmiş ve bize dikili tek bir ağacımız yokmuş gibi hissettiren herkesten hesap sormak istiyorum. Bodrum katının kapısına iliştirilmiş bir not bulursan bil ki bendendir o, kapını çalmaya cesaret edemeyişimden ötürü oraya bıraktım birkaç kelam. Kapını çalsam hiçbir şey sormadan, söylemeden beni içeri alacağını ve her zamanki gibi o güzel kahvenden ikram edeceğini biliyorum yine. Ama Didem içimdeki boşluk öyle büyük ki, inan bana bir kapı daha kapanmasın diye suratıma çalmıyorum kapını. Sokağına girip kapına kadar gelip zilini çalmaya cesaret edemeyişim bundan. Hem sen de belki içindeki bu boşluk yüzünden taşındın bodrum katına? İçindeki boşluğu evin boşluğuyla yarıştırmaya veya kapatmaya çalıştın belki? Bu ihtimallerle bile beni anlayabileceğini düşünüyorum.


Seni ve mahallendeki tüm komşularını, öfkemizi örgütlemeye çağırıyorum. Ağaç dikeceğimiz tek bir toprak zerresi bile bırakmıyorlarsa bize, o toprakları işgal etmeye çağırıyorum. Evet terk edelim, terapistlerin ve Freud'un gönlü olacaksa eğer terk edelim. Ama kendimizi hayatımızın öznesi olarak görmediğimiz bu ruh halimizi.


Nasıl ki ben nefes alabilmek için yazıyorsam, nefes alabilmek için okuyanların olduğunu bilerek yazıyorum. Bazen bir yarayı iyileştirmenin yolu onun üstünü kapatmak değildir, aksine hava almasını sağlamaktır ya hani. Yaralarımız hava alsın, tanısın birbirini ki utanmasın birbirinden diye yazıyorum. Bu sebeple yazdıklarım aslında yüreğimize yaptığım pansumandır.