Kanımın damarlarımda değil de

Toprağın altına doğru aktığını hissediyorum

Kalbimin pompaladığı her kan

Ayrı bir ayrık otu yetiştiriyor mezarımın üstünde

Daldığım düşüncelerden yere çarpar gibi irkildiğim zaman

Nilgün bir kez daha atlıyor sanki camdan

Sokaklarımın hepsi Kızıltoprak’a bağlanıyor


Gördüğüm her insanı birine benzettim de

Kendimi bir şeye benzetemedim

Önceki gece ölmüş birinin sabah çalan alarmı belki

Ya da bir insanın aynaya bakamama sebebi


İçime sinmeyen bir hayat söz konusu

Karşıt bir bedenin içinde nasıl yaşanır

Gün aldığım her yaş, geçen zamanın yakasına yapışık

Gelecek günlerse neler getireceğini çoktan postalamış

Tanrı’ya ulaşmaya çalışırken zabıtları kesti yolumu

Bırakın dedim, maruzatımı sunacağım

Gözünden düşmek ne de kolay Tanrı’m

Şimdilerde lanetlenmiş kavimlerde geçiyor adım


Hayvanlar âlemi kurttan ibaret değil

Ve de kanla lezzetlendirilir faşist ocaklarda pişen yemekler

Bazen tuzu az gelir de devlet uzatır elini yalnız onlara

Ama asla yalnız olanlara değil

Sayın İbrahim, size acı bir haberim var

Karınca yuvalarına kentsel dönüşüm geldi

Artık kediler var

Üstüne benzin dökülüp bir ateşle ormana salınan

O ateş ki iki cihanda da bizi bulur

Handeler, Kaderler ve kederler

‘Tanrı herkesi yarattığı gibi sever’