Ben cesur oldum Olvido! Yola çıktım sonunda. Bulmaktan korktuğum Ayten’i bulmak istedim. Yedi yıl olmuştu ayrılalı. Neler olmuştu kim bilir? Otobüste düşüncelere daldım. Erkeğin aşk acısı nedir, bilir misin Olvido? Sevdiği kadının dudaklarına değecek başka dudaklardır. O elleri başkasının tutacak olmasıdır. Oysa mantıklı düşün, sen de bir başkasına gideceksin. Oysa sen de başka erkeklerin sevdiği o kadınları öpecek, belki hor göreceksin. Uzun yıllar yaptığımız araştırmaların ve düşüncelerimizin sonucunda bir karara vardık. Aytenler oradaydı, sen de oradaydın, eski benliklerim ve gizli günahlarım da oradaydı. Geçmiş yıllarda yaşamış yazar arkadaşlarımla, filozoflarla, hayatın anlamını çözdüğünü sanarak her şeyi olumlayan gaylerle bu durumun üzerine uzunca düşünmüştük. Kararımızı vermiştik: Sevmek aptallıkmış Olvido. Sevmek ölümüne risk almakmış. Kadınlar bizi sevsin, biz onlara saygı duyalım. Sevince beceremiyoruz biz. Sevgin biraz öne geçince, kadın bunu hissedince, ayrılık çanları çalmaya başlamıyor mu? Keşfedilmemiş bir kıta bulmuş gibi önce hevesle geliyorlar, sonra tüm kaynaklarını sömürüp gitmiyorlar mı? Sevdikleri neyse o şeylerden nefret etmiyorlar mı? Çok iyi olduğunu söyleyip yine de seni değiştirmek istemiyorlar mı? Bu hep böyle olmadı mı? Her aşkın zulümle bittiğine şahit olmadık mı Olvido? Sahiplenmek, benimsemek, üzerinde bir hak iddia edemeyeceğin birini, hayatının merkezine koymak insanın kendisine ihanet etmesi değil midir Olvido? Ben yorulmuyorum artık. Kalbimin kanını tükettim. Aşksız dokunuşlara, sevgisiz öpüşlere yol açtım. Ben artık kötüyüm Olvido. Duygusuz, hissiz ve yavanım. Ve bunu anladım. Kimse bizim aklımızda olduğu gibi güzel değil. O zaman aklımıza bir şeyi ispat edeceğiz, hangi kadını öpsem yüzü Ayten oluyor ya, aslında Ayten’in o kadar güzel olmadığını kendimize göstereceğiz. Allah’ı görmekten daha kutsal bir yere koyduğum onu görmeyi, artık öldüreceğiz.

 

Bak Olvido, beni iyi dinle! Birbirini çok seven bir çift varmış. Evlenmişler. İkisi de şaşkınmış. Her şey o kadar yolunda gidiyormuş ki bir anlam veremiyorlarmış. Aşk dolu yuvalarında, sabahlara kadar şiirler okuyup sevişiyorlarmış. Adam kadının sahibi gibi hissediyormuş, kadın da adama aitmiş gibi... Çok güzel bir çocukları olsun istiyorlarmış. Adam işe gittiği bir gün üstüne devrilen tahta kalıpların altında can vermiş. Kadın darmadağın olmuş ve iki yıl sonra başkasıyla evlenmiş. Bu yeni kocasıyla çocukları olmuş. Bu bile hayatın güzelliğidir, unutma. Her şey olması gerektiği gibi olmuş. Herkes yapması gerekeni yapmıştır geçmişte. Önemli olan bugün ne yaptığımızdır. Kadın yeni bir hayata gitmiş. Adama sensiz yapamam derken zamanla onsuz yapmış, yapabilmiş. Ölen adam çoktan başka bir boyuta geçmiş. Bilseydi çocuklar istediği o kadının başka bir erkekten çocukları olacağını, hayatının kalan günlerini nasıl yaşardı? İyi ki bilmiyoruz her şeyi Olvido, iyi ki bilmiyoruz! İnanarak söylediğimiz her şeyin bir yalan olduğunu kendimizi tanımadığımız için bilmiyoruz.

 

Ne garip… Ölümle sona gelen bir şeye aşk demek ne saçma! Aşk bu değil. Kelimeleri kirlettik Olvido... Yalana alıştı dilimiz bir kere. Söylemeden duramıyoruz. Öyle alışmışız ki yalan söylemeye, kendimiz de bilmiyoruz yalan söylediğimizi. Her insan kendisine iyi geleni sevecek kadar bencildir. Her aşk bencildir. Her sevgi bencildir, kabul et Olvido. Senin için her şeyi yaparım diyen birisi, yeri gelir bir bardak su vermez size. Her insan başka birini suçlarken dünyanın en masumu sanır kendini oysa o boklu karanlığın bir parçası olmasa, o sahteliğe kendini bir kaptırmasa, sürekli dürüst olsa asla ama asla kaybetmezdi! Kitaplara gerek yoktu bile. Annelerimiz söylemişti, dürüst olmalıydık. Önce kendimize dürüst olmalıydık, sonrası gelirdi. Şimdi kalbimizle bağlantımız koptu. Dualarımızın bile sahteliklerle dolu olduğunu göremeyecek kadar yanılgının ortasındayız. Allah bizi seviyor mudur Olvido? Şu yalan makinelerini seviyor mudur? Ben aşk diyerek üstünü örttüğüm o yalanın benliğime keyif veren bir acı olduğunu kendime nasıl itiraf ettim? Her şeyi unuttum, benden vazgeçmesini asla! Aşk acısı dediğimiz bir ego ezilmesi mi Olvido? Neyin nesi bunca saçmalık? Kendimizi başkasının sevgisiyle mutlu edecek kadar köle miyiz? Hem de bu çağda... Tanrı’nın dairesinin dışına çıkıp bir de ona tüm bunlar neden oldu diye hesap mı soracağız? Sorarız. Bu yalan makinelerine bu yakışmaz mı?

 

Keşke kussaydım her şeyi zamanında. Keşke hayale kapılıp gitmeseydim, keşke kendime yazık etmeseydim. Keşke onu bir puta çevirmeseydim. Keşke bu kadar çok keşke demeseydim. Şimdi yıkılış zamanı... Her şeyi derinden sarsacağız. Hiçbir şey istediğimiz gibi olmayabilir bu hayatta ama istemediğimiz gibi de olmayacak artık. Öyle bir ruh hâline eriştim ki, öyle karanlıklardan çıktım, öyle tasalar gördüm ki... Bugün yaşadığım için şaşkınım. Şimdi Pollyanna gelse karşıma, onun yaşam sevgisini elinden alacak kabiliyette birkaç cümle kurabilirim. En mutlu insanı Yıkıklar Birliğine sokarım. En kayıtsız insanı, depresyonun en dibine sokup hayatın anlamını yitirmesine neden olabilirim. Mesele mutlu olmak, mutsuz olmak değil Olvido. Mesele durabilmek. Sadece durabilmek. Bu keşmekeşi anlamlandırmak yerine kendine yetebilmek... İnsanlara kapılmadan yoluna bakmak... Susturmak onları. Anladın mı? Onlar bizi kandırdılar Olvido. Şiirlerle, şarkılarla, filmlerle kandırdılar bizi. Gerçeği kaybettik.

 

Hepsi yanılıyor Olvido. Şairler yanılıyor. Hiçbir acı o kadar büyük değil. İsteyen mutlu olur. İsteyen unutur. İsteyen yoluna bakar! Şairlere bakmayacaksın, onlar güzel bir kafiye yapabilmek için ne kadar can yaktıklarını bilmiyorlar. Öldüm dediği hâlde yaşayan herkes sahtekardır. Ölüm şarkıları yazan ve insanların ruhlarına tecavüz eden arabeskçiler şehir meydanlarında asılmalıdır. Beşir Fuat gibi ölüyorum derken ölmeli insan. Bittim diyen birisi bir daha hiçbir şeye başlamamalıdır. Kelimelerle etrafını sikiştiren herkes toplumdan men edilmelidir. İnsan dürüstse onsuz yaşayamam dediği birinin ardından kafasını bir pompalı tüfekle patlatmalıdır. Çözümler basit değil mi Olvido? Herkes söylediğini yapmalı, yapamayacağını söylememeli. Hayatının aşkını kaybettikten sonra başka birine aşkım dememeli. Aklında başka tenler varken başkalarına dokunmamalı. “Ama tüm bunlar sanat, hepsi hayal ürünü, bunu ayırt edecek kadar akıllı olmalısın.” diyecek gibisin Olvido! O zaman insanlara bunların sahte şeyler olduğunu anlatmalı. Okullarda Mutluluk, Kendinle Başa Çıkma Sanatı, Aşk, Vazgeçebilmek isimli dersleri çocuklarımıza vermeli! Duygusal müzikler eşliğinde kendisini asan ayyaşlara bir dur demeli. Kadını sahip olunacak bir yaratık olarak görmeden yaşamayı insanlara öğretmeli. Ya benimsin ya toprağın felsefesini tarihe gömerek geçmişin geçmiş olduğunu ve sadakatin, masumiyetin artık öldüğünü insanlara anlatarak bu kıyımdan kurtulmalı!

 

Hayatımın merkezine koyduğum o kadını bulduğum zaman daha farklı bir mutluluk öyküsü yazacağımı sanıyordum. Bir yağmur yağacaktı sanki. Bir rüzgar esecekti sonra. Bütün şehir sesini birkaç dakikalığına bizim için kesecekti. Arabalar duracaktı. Melekler yeryüzüne inecekti. Televizyonlarda canlı olarak yayınlanacaktı bu büyük buluşma. Ben ona bakarken acıklı bir müzik çalacaktı ardımızda. Mesela Rodrigo’nun konçertosu bu anı ölümsüzleştirecekti. Olmadı. Yedi yıldır içimden konuştuğum Ayten’i bulmak bu kadar kolaydı da niye böyle acılar çekmiştim? Niye onu bulup her şeyi bir sonuca bağlamamıştım? Çünkü yanılmıştım. Hayatımın öğretileri hayatımı sikmişti. Vazgeçmenin aşktan daha güzel olduğunu bilmiyordum.

 

Meyhanede oturuyordum. Mülayim abi eski karısı için ağlıyordu. Erika abla ağzından köpükler saçarak yine bir kriz geçiriyordu. Çingeneler bazen yapıyordu bunu. Ex yerine ne olduğunu bilmedikleri kırmızı reçeteli ilaçları insanlara satıyordu. Erika abla gibi bir an önce ölmek isteyen emekli orospular bazen bir avuç ex yutuyordu. Ama onlar ex değilse? Ambulans gelene kadar üstüne başına sıçmış bir vaziyette bir vibratör gibi dakikalarca titriyordun. Böyle bir ortamda geldi aklıma Ayten’i bulmak. Zamanında konuşamamış, nefretlerini kusamamış bu insanlardan ayrılmaya karar verdim. Ben onlar gibi değildim. Yola çıktım, doğduğum şehre döndüm. Küçük şehrimizde ufak bir soruşturmadan sonra Ayten’in başka bir şehirde yaşadığını öğrenmiştim. Bir kadına Ayten’in annesini arattım. Ayten’in sözde liseden arkadaşıydı. Onu çok özlemişti. Yanına gidip sürpriz yapacaktı. Aptal kadın buna inanmıştı. İşte gerçekten arayınca böyle buluyordu insan.

 

Gittim adrese, kapıyı çaldım. Hiçbir öyküye konu olamayacak bir sıradanlıkla kapıyı açtı. Beni görünce gözlerinde korku, kaygı, özlem ve neden sorusu geçti. O kadar ezmiştim ki kendimi onun gözleriyle, beni hatırlayacağını bile düşünmüyordum.

“Nasılsın?” dedim.

“Sen...” diyebildi. Bu sesi duymak hiç özel değilmiş. O buradaydı. Karşımda. Aptallığıma kızmaya başladım. Daha o an aradığımın o olmadığını anladım.

Seni yarattığım o günü hatırla Olvido. Karlı bir geceydi. Olvido şiirini okuyup kafamı yastığa koymuştum. Esrar içmekten beynim kurumuştu. Kuruyan ağzımı sek rakıyla ıslatıyor, soğuk odamda ölümü bekliyordum. Duvarlarla konuşmaktan yorulmuştum. Sonra o şiir canlandı, sonra o şiir kanlandı ve sen geldin. Kendimle konuşmaktansa bir şiir ismiyle konuşmak ne kadar heyecan vericiydi öyle! Seninle konuşurken kendimi kaybettim. Bir hayale aldandım. Yıllarca şehirler gezdim. Ayten’in beni bırakmasını yine de bırakamadım. Bilseydi bu vaziyette olduğumu şaşırırdı. Ona bu kadar değer verdiğimi, özlediğimi bilseydi eminim bir gün çıkar gelirdi. Bu kadar aptal, gurursuz ve kara sevdaya düşmüş bir maymuncuk olduğumu iyi ki bilmedi. İyi ki hiç ama hiç gelmedi. Bu kadar ciddiye alınacağına kendisi bile inanamazdı!

“Ne alaka bu?”

“Nasılsın merak ediyordum?”

İçeri davet etti beni. Birileri bizi mutsuz edip gittiği zaman onların hep mutlu olduğunu sanıyoruz. Oysa hayat onlar için de kötüydü. Bacakları titriyordu. Onu süzdüm. Ben hor kullanılmış bir erkek bedeniydim. Yine de gençliğim duruyordu yerinde. Ama o bitmişti. O güzellik yok olmuştu. O kadar genişlemişti ki bu olgun kadın, aklımdaki genç Ayten’i kafamın içine girip boğazlayarak birkaç saniyede gebertmişti.

“Kalbim rahat değildi aslında.” dedi.

Biz ne anlatırsak anlatalım herkes hatasını biliyordu. Boş yereydi intikam yeminleri. Hayat acımasızdı. Bizi üzenlere karşı da acımasızdı. Onlar da üzüldükleri zaman üzdükleri insanları hatırlıyordu.

“Neden değildi?”

Uzun süre sustu. Süzdü beni doya doya. Gözlerime bakarken eski detayları hatırladığı o kadar barizdi. Ağlamaklıydı,

“Seni yüzüstü bırakıp gittim.”

Uzun uzun baktım ona. Yüzü kırış kırıştı. Esmer yüzünde ilginç lekeler çıkmıştı. Bana gelmişti onu süzme sırası. Oysa ben o gerçeği yitirmiştim. Hayallerimde yaşamıştım onu. O hiç olmamıştı. Unutamadığım o değil, kurduğum hayallerdi.

“Mutlu ol. Ben iyiyim.”

“Evlendim ben. Sen neler yaptın?”

Ve şovuma başlama zamanı gelmişti,

“Yedi yıldır seni düşünüyorum. Contaları yaktım. Kahvehanelere gidip seni sordum. Her insana seni sordum. Şizofren oldum. Kafamın içinde bir şiir isminden karakter yarattım. Onunla yaşıyorum. Ailemi terk ettim. Ayda üç kez kadınlara gidiyorum. Beni aldattığın o adamı öldüresiye dövdüm. Her gece seni düşündüm. Acınacak hallere düştüm. Kimse beni kurtaramadı. Sokaklarda yattım. Otogarlarda uyudum. Şehirler dolaştım. İğrenç insanlar tanıdım. Başka kadınları sevmedim. Sen hep kafamın içindeydin. Kalbim yangın yeriydi. Sana elbiseler aldım. Telefon numaramı hiç değişmedim. Beni aramanı bekledim. Hep bekledim. Bir özür dilemedin. Beni affet demedin. Bu kadar gurursuz ve aptal bir adamdım. Sonra bu delilik benim kaderim oldu. Seni bulmak istemiyordum ama arıyordum. Alakasız şehirlerde... En son İstanbul’daydım. Orada bir meyhaneye dadandım. Beni kimsenin seveceğine inanmıyordum. Sana küfürler savurdum. Senden sonra bir liste yaptım. Hayatıma giren her kadına Ayten dedim. Senden sonra gelen ikinci Ayten’di, daha sonrası üçüncü Ayten’di. Böyle böyle gitti bu. Benim için İsa olmuştun. Senden sonra saymaya başlamıştım yaşımı. Artık şikayet etmedim. Senin bıraktıklarınla yaşamayı kabul ettim. Hastalıktı bu, biliyordum. Yapacak bir şey bulamıyordum. Ama sana da gelmedim. Yoruldum sonra. Yedi yıl sonra bugün yoruldum. Şimdiye kadar seni gerçekten bulmak istediğim günün ertesinde işte karşımda oturuyorsun!”

Gözlerini kocaman açtı:

“Tüm bunlar gerçek mi? Ne diyorsun sen?” dedi.

“Evet gerçek, senin gözünde küçük duruma düşmemek için tüm insanlığa küçük düştüm. Oysa zehrimi kusup sadece sana rezil olsaydım ne önemin kalırdı şimdiye?”

Hiçbir şey demedi. Ben devam ettim:

“Senden nefret ediyorum. Seni seviyorum. Seni sikeyim. Lanet kancık. Sen aptalın tekisin. Sen orospunun tekisin. Özür dilerim. İyileşmem için buna hakkım var! Sen gebertilmesi gereken bir umut tacirisin. İnsanları yarı yolda bırakan birisin. Öyle manipüle etmiştin ki beni giderken, suçlunun ben olduğumu sanıyordum. Hayır, suçlusun! Sözlerin yüzünden suçlusun. Her şeyi sırtlamaktan yoruldum. Beni aldattın. Beni kandırdın. Beni yıprattın. Hiçbir şey olmamış gibi çekip gittin. Bir özür bile dilemedin. Bir affedersin bile demedin. Senin adına ben utandım. Senin tüm bunlara değmediğini biliyordum ama kendime engel olamıyordum! Salaksın. Piçin tekisin, anladın mı? Nefret ediyorum senden! Nefret nefret nefret! Başka bir şeyi hak etmezsin sen! Küstah kaltak! Al işte! Kustum hepsini.”

Bir yük kalkmıştı sırtımdan Olvido. Ben iyi biri değildim. Neden rol yapmalıydım? Bu insanlık orospuluğun bile kelime anlamıyla oynamak istememiş miydi? Orospuya bile orospu demek yasak olmamış mıydı? O vakit taşı gediğine nasıl koyacaktık.

“Bugün yaptığımı daha önce yapsam bu kadar yıpranmazdım. Sen bugün benim için öldün işte. Kustum işte. Kustum ve bitti. Özgürüz ikimiz de. ”

Ayten gülümsedi, benimle olmayarak doğru bir karar verdiğinin farkına varmıştı. Ama evin durumuna bakılırsa kendisi için doğru insanı da seçememişti. Üstelik yıllar vicdanını kemiren o yarayı almıştım ondan. Olsun, ben de rahattım artık.

“Teşekkür ederim.” dedim. Tanrıça'mı bir kevaşe yaparak evden ayrılırken yedi yıldır taşıdığım o taş dolu çantayı sonunda denize fırlatmış gibi gevşemiştim. Sonra uzun uzun baktım ona. Zor duruma düşen insanların sahte gözyaşları gözlerinden akmaya başlamıştı. Uzun uzun baktım ona. Uzun uzun süzdüm. Ne kadar aptal olduğumu hissettim.

“Sana hakkımı helal ediyorum. Orada bile görmek istemiyorum seni. Benim için dünya nüfusu artık bir kişi az olacak hep. Adın bile seni anımsatmayacak.”

Dışarı çıktım. Ayten öldüğü için Olvido da ölmüştü benim için. Bir kaldırıma oturup ağladım, Olvido da ölmüştü benim için. Ölmesi gerektiği için ölmüştü. O nefret ettiğim mantıklı insanlar gibi davranmaya başlamıştım. Beni güzel bir gelecek bekliyor olmalıydı.