Rzami – Evren Yapan Hikâyeleri 2

 

                               Üç Hayat


Şiir Gibi Bir Hayat

 

Beyaz bir ışık var. Ardından göğsü uyanıyor oksijenle ve yanmaya başlıyor ciğerleri. Canı yandığı için mi bilinmez, ağlıyor. Konuştuğu ilk dil, tüm insanların bildiği ve ilk konuştuğu o dili konuşuyor, ağlıyor.

 

'Bu benim yani annenin eli. Bu el de babanın. Sen önce hayata sonra bize emanetsin. Seni olduğun gibi sevip seveceğiz, seni koruyacağız, gözeteceğiz. Sen bizim bir tanemizsin.'

 

Hawaii'de, Honolulu'da doğdu. Babası turistleri gezdirmekle görevliydi. Yerli dillerini, İngilizce'yi, Fransızca'yı, İspanyolca'yı ve Portekizce'yi konuşmayı bilirdi. İlk başta onun heybetini görenler saygıyla titrerlerdi. İki metre boy, geniş omuzlar, güneşin altında kalmaktan kavrulmuş bir ten... Onu görenler, okyanusta iki balinayı rahatlıkla yener diye düşünürdü. Ama konuşmaya başladığı an içinizi bir rahatlama kaplardı. Sesi hem sakin çıkardı hem peltekti. Balina kadar boyu olan birinin peltek konuşması turistlere şirin gelir, genelde onun rehberleri olmasını isterlerdi.

 

Annesi, Polinezya dillerinin tamamını konuşabilen ve o dillerin tamamında şiir yazanları okuyan biriydi. Okumadığı şair, ezbere bilmediği şiir yok sanırdınız. Konuşması da şiir gibiydi. Ama şiir yazmak istediğinde başarısız olurdu. Yazmak istediği an bütün bildiklerini unuturdu.

 

Oğlunun şair olmasını ise bu yüzden çok istiyordu. Adını 'Poet' koymak istedi . Ama ismini anlayamayan görevli yüzünden oğlunun adı 'Poe' oldu. Poe, varlık içinde de yokluk içinde de değildi. Annesine sorarsanız eğer Poe zenginlik içinde büyüyordu. İstediği kadar yemeğe ve kitaplara sahipti.

 

Poe, doğayı hissetti. Yağmurlarda tenini yıkadı. Saçlarının arasından rüzgârların parmakları gezindi. Toprak, ayaklarından tuta tuta ona yürümeyi öğretti. Okyanus, dalgalarıyla onu sarıp sarmaladı. Balinaların ve nice hayvanın dostu oldu.

 

Çektiği en büyük acı aşk acısıydı. Bu aşk acısıyla dilinden ilk şiir mısraları döküldü. Ağlamasını duyup odaya girmek üzere olan annesi dökülen mısraları eteğinde toplayıp bir kağıda onun yerine saçtı.

 

Oğlu Poe'yu şair olması için cesaretlendirdi. Okulda başarılı olan Poe, tuttuğu ders defterlerinin yanına şiir defterleri de eklemeye başladı. Okul bitince babasının yanında turistlere şiir okuyarak geçimini sağlamaya başladı. Hayali kısa sürede para toplayıp adaşı şair Poe'nun gezdiği yerleri gezmekti.

 

23 yaşında, bir gelgit akıntısı yüzünden boğulduğunda annesi ve babası onun defterlerini bir kitaba dönüştürdüler. Kitabı 'Okyanusa Dönüşen Oğlumuzun Şiirleri - Bir Gün Okyanustan Dönmen Dileğiyle' adıyla bastılar. Bildikleri bütün dillere çevirdiler.

 

*******************************

 

Rzami, makinede uyandığında yaşadığı hayatı düşündü. Dünya, güzel bir yerdi. Doğasını oluşturan rzamiler zevk sahibiydi. Yağmuru, okyanusu, toprağı, kahve kokularını, adaları düşündü. Hepsi birbirinden güzeldi. İnsan duygularını düşündü. Mutluluğu yeniden düşününce onu oluşturan boşluklar titredi. Aşk acısını düşününce ise boşlukları daha da yoğunlaştı.

 

Neden Dünya denilen gezegenden bu kadar ürküyor ve nefret ediyordu acaba diğer rzamiler?

 

Makinenin kapağını açan Eta C. 'Nasıldı?' diye sordu. 'Kısa ama güzel bir hayattı' dedi Rzami. Sponch kahkaha attı. ‘Onu yaşlandırmadın bile.’ Dedi. ‘Nasıl yani?’ diye sordu Rzami. ‘O makine kendi kendine karar vermiyor. Senin nerede doğacağına kendi kendine karar vermedi makine.’ Dedi Sponch ‘Eta C. sana mükemmel sayılacak bir hayat oluşturdu.’ Oturduğu yerden kalkıp onların yanına geldi. ‘Dünya nasıl bir yer öğrenmek mi istiyorsun?’ Onu tutup makinenin içine attı. Müdahale etmemesi için Eta C.’yi itti. Makineden çıkmaya çalışan Rzami’yi tekrardan itip makinenin kapağını kapattı. Rzami’nin son gördüğü şey Eta C.’nin Sponch’a attığı yumruktu.

 

 

Kâbus Gibi Bir Yaşam

 

 ‘Bir kız çocuğu mu, gerçekten mi? Bir kız mı doğurdum ben?’

‘Sevinmedin mi kızım? O da Allah’ın bir emaneti.’

‘Onu öldürmek zorundayım anne.’

‘Tövbe de kızım. Peygamber Aleyhisselamın yasakladığı cahiliye âdetini mi geri getireceksin!’

‘Öldürmek zorundayım. Baksana anne neredeyiz ne hâldeyiz? Köyümüzün erkekleri savaşmaya gitti. Allah diyerek şeytanın işlerini yapanlarla, kelle kesenlerle, kadınları ganimet olarak görüp ırza geçenlerle, Allah’ın yasakladığı şiddeti onun adını kullanarak yapanlarla savaşmaya gittiler. Bense burada durup bir kız çocuğu doğurdum. Hiç yaşatır mı o sakallı şeytanlar benim güzel kızımı? Ganimet sayarlar. Anne kocam nerede benim? Büyük oğlum, babam nerede? Hepsi sakallı şeytanlarla savaşmaya gittiler. Kızımı niye göçe giden kafileyle gitmesi için zorladım ben? Tecavüze uğramasın diye. Bir köy düşün sadece kadınlardan oluşsun. O kadınlar geride kalmış silahlarla, bulamazlarsa da bıçak ve sopalarla ırzlarını savunmak için beklesinler. Öldürülmeyi göze almış, hayatları onlardan çalınmak üzere olan bir köy düşün hepsi kadınlardan oluşmuş. Bense bu köye bir kız çocuğu dünyaya getirdim. Bırak öldüreyim, bari bileyim ki acı çekmedi. Göçe gidecek vakit olsaydı verirdim göç edenlere ama yok. Bırak benim elimden ölsün başına ölümden bin kötü şeyler getirmesinler.’

 

 Annenin elinden anneanne bebeği çekip almaya kurtarmaya çalıştı. Ama ağlayan bebeğin ağlaması yere düştüğünde kesildi.

********************

Rzami, uyandığında, dünyada öfke denen şu duyguyla dolmuştu boşlukları. Dünya’da, bir anneye evladını acı çekmesin diye öldürtecek neler oluyordu? Ne kadar karanlık bir acıydı bunu bir anneye yaptıracak? Öğrendiği derslerden Yavru ve Onu Dünyaya Getiren Dişi arasındaki bağı biliyordu. O bağa hayran kalmıştı. ‘Sıcaklık hissi, sevgi, şefkat, huzur.’ Rzamilerin bunlarla oluşturdukları görünmez bağa neler olmuştu. Öğrenmesinin tek bir yolu vardı.

 Makinenin kapağı açıldığında Eta C. ve Sponch’u var gücüyle itti. Makinenin tuşlarına rast gele tıkladı. İçine girip kapıyı hızla çekti. Kapanan kapının ardından son duyduğu sesler sırasıyla Eta C. ve Sponch’un söyledikleriydi. ‘Makineyi kendin çalıştırırsan rzami olduğunu unutmazsın.’ ‘Sana şizofreni diyecekler.’

 

 

Gerçek mi bu yaşam?

 

 (Mekan, bir terapi odasının içi. Kişiler doktor ve Rzami. Dış ses olarak ise Eta C. ve Sponch’u duyacağız)

(Sahne ilk olarak karanlıktır.)

Sponch: Bizim söylediklerimizi duyuyor değil mi?

Eta C.: O duyuyor Rzami olduğunu da biliyor. Her şeyi hatırlıyor. Bak aramızda kalsın bu olay başka hiçbir rzami birinin tek başına makineye girdiğini bilmemeli. Stajyer’in de rzamiliği biter elinden oluşturma ve yapma yetkisini alırlar. Bizi de bir karadeliğe sürerler.

Sponch: Onu bana değil, Stajyer’e söyle. Staj notlarını yazarken yaşanmamış olan güzel olayları bulup yazsın. Bizim söylediklerimizi duyuyor değil mi?

Etra C. : Duyuyor ama zaman farkı var. Her şeyi doğduğundan beri hatırlayacak. Ama bizim onun doğduğunda söylediğimiz şu sözleri zaman farkı yüzünden terapi odasında elli üçüncü görüşmesinde duyuyor olacak.

Rzami: (Öfkeyle) Kesin sesinizi.

Sponch: Bakıyorum da evet bize kesin sesinizi diyecek. Neyse ki ölmeden önce duyacak. İnsanlar âleminde yayılsın da istemiyorum.

 

Rzami: (Bağırarak) Kes sesini aptal Sponch. İkinizin de aptal makinenizin de içine edeyim.

 

(Sahnenin ışıkları açılır.)

Doktor: (Şaşırarak) Sizinle konuşmaya mı başladı rzamiler? Bu ilk defa oluyor galiba.

Rzami: Bütün olarak rzamiler konuşmadı. Eta C. ve Sponch konuştular. Ve evet ilk defa. Ben doğarken konuştuklarını zaman farkı yüzünden bu yaşımda duyuyorum. Elli üçüncü görüşmemizde duyuyorum.

Doktor: Neler söylüyorlar peki?

Rzami (Anlatmak için hazırlanır. Duraksar. Vazgeçer.) Biliyor musun doktor. Bence buna gerek yok. Biraz önce aptal Sponch son kez görüştüğümüzü söyledi. Ve makineye bakarak söylediyse işim bitecek demek. Size Dostoyevski’den bahsedeyim ister misiniz? Suç ve Ceza romanında bir karakter ötekine hayaletleri gördüğünden bahsediyordu. Diyordu ki ben görebiliyor ve siz göremiyorsanız bu hayaletlerin var olmadığı anlamına gelmez az kişinin görebildiğini gösterir. Ya da onun gibi bir diyalog işte. O diyaloga eklemek istediklerim var. Ve eğer ben size hayaletlerden oluştuğumu söylüyorsam daha doğrusu hayalet olduğumu söylüyorsam, bunu benden daha iyi bilemezsiniz. Suç ve Ceza’da o karakter denize atlamıştı. Bense havaya atlayacağım.

 

 (Sahnenin sonuna koşar. Doktor yetişemeden atlar.)