intihar
(2 yorum)Bu hayatı yaşamak zorunda olmak ne aciz öyle değil mi? Her gün bize dayatılan işleri yapmak zorunda olmak, belirli kalıplara itelemek kendimizi, yeri geldiğinde bağırmak bazen haykırmak isteyince bile susmak.. Ben ne zaman bu hayatı sevmediğimi söylesem insanlara intihar eğilimim var sanılıyor. Oysa ben 'bu' hayatı sevmiyorum, yaşama potansiyelim olanı değil. Ama bu potansiyel hayata ulaşmak için elimden geleni yaptıkça yerimde sayıyorum. Yerimde saydıkça batıyorum, boğuluyorum. Elimi uzatıyorum tutunacak bir dal arıyorum benden başka kimse yok. Tek hızlı atan nabız, tek kafesini kıran yürek, tek boynumda terime karışan gözyaşı benim. Dev bir baloncuğun içinde tıkalı gibiyim. Bu baloncuğu yırtıp atmak, kendimi dışarı atıp ciğerlerimi temiz havayla doldurmak için can atıyorum. Ancak ne gücüm var ne umudum. İnsanların ölmek istediğimi düşünmesini de buna bağlıyorum. Çünkü ben bu baloncuktan çıktığımda eski benliğim ölecek ve annesinin bedeninden yeni ayrılmış bir yeni doğan gibi hayata sarılacağım. Ciğerlerim cayır cayır yansa da..
Kimle konuşsa “Eh, hayat bu.” demişlerdi ona. “Hayat bu.” dedikleri hiçbir şey hayat değildi oysa. Para kazanıp geçim sağlama uğraşları, geleceği kurmak adına yığınak yapmak, peşinden koştuklarından deli gibi kaçmak, ardına bakmadan kaçtıklarına bilinçli olarak yakalanmak, akıbeti meçhul biriktirmeler, seve seve alınan kararların yarattığı derin pişmanlıklar, sıkıla sıkıla alınan kararların yarattığı sığ bıkkınlıklar, hiç gereği yokken yapılan değişiklikler, tepeden düşer gibi inen sorumluluklar, isteksizce yerine getirilen görevler, kaçınılmaz döngüler, mesaiye bağlanan tekdüzelikler, bağımlılığa dönüşen alışkanlıklar, çevrenin beklentilerini karşılamak için girilen sosyal roller, tüm şanssızlıklar ve açmazlar, çıkmaz sokaklar, davranışları ve dış görünüşleri toplumsal şablonlara uydurma çabası, mahalle baskıları, bile isteye tercih edilenlerin zamanla sıkıcı zorunluluklara dönüşmesi, iplerin kaçan uçları, toplumun dayattığı yaşam biçimleri, “Başına dönebilseydim asla böyle yapmazdım.” denilen her şey… Hepsi. Hepsinden sonra sanki son sözünü söylercesine yorgun bir nefes verişle “Eh, hayat bu!” dedikleri hiçbir şey hayat değildi ve gönüllü kölelerin hiçbiri bunun ayırdında değildi. Hayat, tüm bu saçmalıklardan artakalanlardı. Daha iyimser bir tespitle hayat, tüm bunların dışındaydı. O da bunu aramıştı, gerçek hayatı. Yüce bir davaya gönül verir gibi çalışmış, çabalamıştı. Büyük emek vermişti bu yolda, nice sıkıntılar çekmişti. Defalarca ayağına çelme takılmış, büyük ve inatçı engellerle boğuşmuş, yığınla aksilikle mücadele etmiş, şanssızlıklar yüzünden oraya buraya savrulmuş, yine de yılmamıştı. Onu elde ettiği o kısacık zaman dilimi ise hayatının en güzel zamanlarıydı. “Eh, hayat bu.” değil, “İşte, hayat bu.” demişti. Oysaki insanlar tüketmeye programlıydı. Her şeyi çabucak harcayıp/eskitip yeni model yaşantılara geçiyorlardı. Geçmişlerdi. Onu yapayalnız bırakmışlardı. Gidenler şu aralar “Eh, hayat bu.” demekle meşguldü.