Kamburunuz sırtınızda dikilidir, eğer ihmal edilmiş şehirlerin birinde demiryolu işçisi on dört yaşında bir çocuksanız. Hele ki aylardan ağustossa ve arka cebinizde kırışmış bir kâğıtta bir şiir taşıyorsanız. Yaralarınız kabuk değil, pas tutar. Hava değil, toz dolar ciğerlerinize her solukta. Irgat ağızlardan çıkan pis küfürler ve tütün dumanları.
Kursağında takılı kalmış bir çocukluk, öksür öksür çıkmaz. Gözlerin yerinden fırlayacak, boğazın daralmış, soluğunda pas, soluğunda toz, soluğunda demir, soluğunda bir kayış, her nefeste daha da sıkılır. Soluğunda çarmıha gerilmiş bir umut. Bir nefes daha. Sırtında güneşin alevden kırbacı. Ağızında çamurumsu, yapışkan bir tat. Dişlerin yerinden sökülür gibi olur sıkmaktan. Yüzüne tozdan bir maske asılıdır. İçinde bir arzunun çığlığı yahut bir çığlığın arzusu, bekler, sabırlı. Saatler salyangozdur. Güneş daha çok abanır. Gök sapsarıdır. Yer sapsarı. Terli işçilerin yorgun yüzleri sapsarıdır. Elleriniz yara bere, elleriniz kabuk, elleriniz ter, elleriniz yanık, elleriniz ırgat, sapsarıdır. Aklınız, durgun göller gibidir, sapsarı.
Ama bir deniz düşünmeli şimdi. Mümkünse dipsiz. Alabildiğine mavi. Ufka giden beyaz bir gemi. Düşünmeli.
Sen şimdi bir deniz düşlesen mutlaka ikiye ayıracak bir Musa bulunur.
İhmal edilmiş şehirlerin ihmal edilmiş çocukları, büyümeden yaşlanırlar. Bu büyüme, tıpkı çiğ bir hamuru iki yüz elli derecelik bir fırına koyup yakmaya benzer. Kabuklanır ve sertleşiriz. İçimiz çiğ kalır. Kendi bedenimizde bir çocuğun hapishanesi oluruz artık. Başımız dik, alnımız aktır.
İhmal edilmiş şehirlerin ihmal edilmiş çocuklarındanım, anladınız. Büyük şehirlere köprüler kurulurdu, duyardık. Gökdelenler göğü delerdi. Dondurmalar, sinemalar, sirkler, palyaçolar, tiyatrolar, renkli televizyonlar vardı. Duyardık.
Evimiz vardı, taştandı. Evimiz vardı, duvarları ak kireçten. Pencerelerinde sabun, kapı önünde çamaşırlar kururdu. Kilimden bir karış yer görülmezdi. Evimiz vardı, duvarlarında Arap harfli sureleri en yukarı asılı, duvarları milattan önce bilmem kaç yılından kalma bir tapınağa benzer. Sofası minderli, sofrası bereketlidir. Tozdan, isten, kirden, dumandan, pastan katran katran kustuğum zamanlarda annemin "Öldüreceksin be çocuğu!" diyerekten babama, mideme iyi gelsin diye yedirdiği yoğurdun tadını hiç unutmam. Belkıs'ın eve geldiğinde burma bileziklerin halat izlerini kapatamadığı bilekleriyle, önümüze koyduğu ilk yemeğin tadını da hiç unutmam.
Evimiz vardı, haremliğinde beş kız kardeşim, selamlığında ben, abim ve babam. Bir de üç koyunlu bir ahırımız vardı, bazen gece bile lambası açık.
Yarın kurban bayramı, koyunlardan biri gider. İshak'ın kurtuluşunu kutlayacağız. Şeker de yiyeceğiz. Tanrı bir çocuğun başını istedi ve gökten indi bir koç. İshak'ın hikayesini duyduğumda beş yaşındaydım, titriyordum. O günden sonra babam beni her dövdüğünde başımı kesmediğine sevindim.
Annem vardı, sırtından sopa, karnından sıpa eksik olmazdı. Ama hepsi düşerdi, dayaktan. Kenara köşeye sakladığı gizli bir ağıtı bulunurdu hep. Yalnız geceleri ağlardı, dayaktan. Annem vardı, başı yazmalı, elleri kınalı. Bazen beni uyurken öperdi alnımdan.
Babam vardı, kemerinin tadını hiç unutmam. Deriden, acımsı bir tat. Dayak atacağı zaman sesim çok çıkmasın diye ağzıma sokar, başımın arkasından bağlardı. Yırtıklardan ağzımı bir lokmalık açamazdım.
Babamın kemerinin tadını bir ben, bir annem, bir kız kardeşlerim, bir de Belkıs bilir.
Babam vardı, imamdı. Çocukların, hayvanların, kadınların tecavüze uğradığı, dövüldüğü, öldürüldüğü; binlerce yıldır bir parça toprak için milyonlarca kişinin katledildiği bu dünyada kötülüğün Lut Kavmi'nde kaldığına inanırdı. Hiçbir din güllerle yayılmadı, diyorum ona içimden, Tanrı'nın adaleti kan ve kılıçtan geçer.
Babam vardı, beni demiryolu işçisi yaptı erkek olayım diye. On dört yaşında bir çocuk ki o kadar yorulur, kendi olmaya bile vakti kalmadan uyuyuverir-dim.
Babam vardı, on altı yaşımda beni geneleve götürdü erkek olayım diye. Dar etekli taşra fahişesinin sigaralı mor dudağının tadını hiç unutmam.
Abim vardı, benden beş yaş büyük. Onun ağzına hiç kemer bağlandığını duymadım. Ağzı hiç yırtılmaz, kaşıklara kocaman açılırdı. Abim vardı gözü kara, kanı deli, beli tabancalı, başı belalı, ağzı küfürlü. Abim vardı, yine bir kurban bayramında, nehrin kıyısında, on yedi yaşımda gittiğimiz şehirli bir komşunun evinde oğluyla oturup badem şekeri yerken bacaklarımız yapışıkmış, ellerimiz yapışıkmış, dudaklarımız yapışıkmış diye yüzüme sert bir tokat indiren.
O badem şekerlerinin acımtırak şekerli, kanlı sızılı tadını hiç unutmam.
Abim vardı ustasının kızı Belkıs'ı, bir gece ahıra götürüp -ahırın ışığının açık olduğu gecelerdendi- tecavüz ettiği Belkıs'ı gelin almıştı. Ustası ilk öğrendiğinde biraz kızsa da çok ısrar edince verdi gitti kızını. Belkıs'a telli duvaklı, dantelli işlemeli, tüllü boncuklu bir gelinlik dikildi. Gözlerine sürmeler çekildi, saçlarına boncuklar, kulağına altın salkım küpeler takıldı, gerdanına abimin beş parmağının beşinin de mosmor izini kapatacak kat kat gerdanlıklar dizildi. Kınalı kuzu getirildi. Davullu zurnalı, yedi çeşit yemekli düğün yapıldı. Belkıs'ın halat izleriyle mosmor, halat izleriyle kan oturmuş bileklerine burma bilezikler geçirildi, tırnaklarını geçirerek deldiği avuçlarına merhem niyetine kınalar yakıldı, yetmedi iki avucuna da bir tam altın konuldu. Belkıs yaralı bereli dizleri titreye titreye köy meydanında nazlı nazlı kıvırttı. Belkıs eşikten abimin kucağında geçti. Annem sofada ağzına dili tatlı olsun diye bir kaşık bal çaldı. Bal, Belkıs'ın yırtılmış ağzını yaktı da yaktı.
Gecelerden dolunay, aylardan ağustostu. Uyku tutmamıştı. Yapış yapış bir gece, insan sıcaktan evlere sığmıyordu. Dışarı çıktım. Ahırın ışığı yanıyordu. Birden kalbim sıkıştı, yüreğimi bir korku sardı. Yürüdüm, kırık pencereden içeri baktım: İçeride üç koyun, bir Belkıs, bir abim, bir babam. Belkıs'ın bilekleri koyunların yemliğinin direğine bağlanmış. Belkıs'ın bilekleri halatlı. Etekleri sıyrılmış, göğsü yırtık. Koyunlar boyuna meliyor. Belkıs'ın ağzında deri kemer. Saçlarını bir koyun yalıyor. Babam ve abim, içerideler.
Bir hışımla eve girdim. Annemin odasından cılız bir gaz lambasının ışığı süzülüyor. Baktım, annem, diz çökmüş, Kur'an okuyor, habersiz, gülümsüyor. Ben de gülümsedim.
Sofada asılı av tüfeğini kaptığım gibi çıktım. Kırık pencereden nişan alıp önce babamı, sonra abimi vurdum. Belkıs bir pencere kırığının ardından ağlıyordu.
İşte sonrasında götürüldüğüm cezaevindeki bir yangında tanıdım Ferhan'ı.
NOT: Bu öykü daha sonra yazacağım başka bir öykünün girişi niteliğindedir. Becerebilirsem devamını da yazacağım.
Emine Güler
2021-08-29T01:56:49+03:00Teşekkür ederim 🌺
Aslı
2021-07-02T11:11:15+03:00Söylenecek her şey söylenmiş, bana çok bir şey kalmamış. Anlatımın çok güçlü. İşlenen konuya üzülerek, işlenişine ise hayran kalarak okudum. Devamını da oldukça merak ediyorum.
Gül Kurusu
2021-07-01T14:16:45+03:00Olur böyle şeyler Emine’cim üzülme. 🤍
Emine Güler
2021-07-01T14:11:24+03:00Yanlış aklımda kalmış özür dilerim 😔😔
Gül Kurusu
2021-07-01T14:02:08+03:00Rıdvan’la aynı şeyi düşündüm ama belirtmedim. Dedim belki bilmediğim bir İshak olayı vardır. Vallahi Emine’cim bir kere daha okudum ve gözlerimin önünde bir Yeşilçam sinema filmi canlandırdı bu sefer. Umarım kahramanımızın Ferhan’la olan hikayesi de alıp götürür beni Yeşilçam’a. 🌹❤️
Emine Güler
2021-07-01T10:13:53+03:00Teşekkür ederim değerli yorumlarınız için 😌
Smr
2021-07-01T10:08:38+03:00Üslubunuzu o kadar sevdim ki... Soluğunu tutarak okudum. Çok ahenkli, gerçekçi ve keyifli bir anlatımınız var. Pek çok öykü seçkisi/kitabı okudum ama bende böylesi bir tat bırakan öykü sayısı çok az olmuştur. Lütfen yazmaktan hiç vazgeçmeyin. Elinize sağlık.
Şivan
2021-07-01T10:02:29+03:00Tek kelimeyle harika... Devamını ben de sabırsızlıkla bekleyenlerdenim. Yüreğinize, ruhunuza sağlık.
Reyhan Polat
2021-07-01T09:42:47+03:00Emine öyle bir öykü yazmışsın ki öyle bir dağıttı ki ortalığı hiç toplanmasın diyorum. Aynı yumruyu aldık hepimiz, acıttı. Anlatımını, tekniğini övecek kelimem yok her şeyiyle çok iyi bir öykü bu. Kaleminle neler yapmışsın cidden yürekten tebrikler. Ellerine sağlık. :)
Gül Kurusu
2021-07-01T01:08:53+03:00Bende bir solukta okudum Emine. Devamını sabırsızlıkla bekliyor olacağım bende diğer arkadaşlar gibi. 🤍
Ahmet Erdoğan
2021-07-01T00:53:06+03:00Ek olarak çok acıttı ve tekrardan bu hayatı sorgulattırdı.
Ahmet Erdoğan
2021-07-01T00:47:34+03:00Emine, yazılarını severek takip edip ve çok beğenen birisiyim ama bu biraz daha farklı oldu, betimlemelerin, geçişlerin ve konu hakimiyetini hiç kaybettirmemen çok harika. Hem bitsin istemedim hem de ne olacak diye çok merak ettim, devamını dört gözle bekliyorum.
Mustafa Çekiç
2021-07-01T00:31:14+03:00Bir solukta okudum, okurken yaşadım. Çok güçlü betimlemeler ve anlatım gücü vardı. İçime oturan bu öykünün devamını inatla bekliyorum yüreğine sağlık be.
Sezin Hasgüler
2021-07-01T00:20:29+03:00Bir yumru kaldı içimde, yutkunamadım. Devamını merakla bekliyorum Emine, kalemine sağlık
Emine Güler
2021-07-01T00:18:11+03:00YORUMLARINIZ BENİ O KADAR SEVİNDİRDİ Kİ HEPİNİZE ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM 🤭🤭🤭💖💖
mocan
2021-07-01T00:16:18+03:00etkilendim. uzun yazı okuyamazdım ama bu okuttu cidden. ellerine sağlık emine, gözümüz üzerinde artık :)
Yasemin Çargıt
2021-07-01T00:12:22+03:00"Yarın kurban bayramı, koyunlardan biri gider. İshak'ın kurtuluşunu kutlayacağız. Şeker de yiyeceğiz. Tanrı bir çocuğun başını istedi ve gökten indi bir koç. İshak'ın hikayesini duyduğumda beş yaşındaydım, titriyordum. O günden sonra babam beni her dövdüğünde başımı kesmediğine sevindim." Şu paragraf bile yeter. Devamında gelecek kurgu ne olursa olsun, burası çok sağlam. Be yaptın bana be kadın:))
Kadir Yılmaz
2021-07-01T00:02:20+03:00Emine hanım, öykülerinizde ortaya çıkan anlatı etkileyici. Okurken de düşünürken de etkisinden çıkamadım ama bu etki, öykünün konusundan çok, bakış acınızdı. Klasik anlatı tarzını kullanarak, öyküyü samimi bir üslupla sunmuşsunuz. Ayrıca öykünün işleyişindeki hız ve yavaşlık yerindeydi. Tebrik ederim,her şeyden öte böyle bir öykü okuduğum için teşekkür ederim. Sizden Lynchvari öyküler de okumak isterim. 🌺
Aylin Balcı Çevik
2021-07-01T00:01:51+03:00Devamını öyle merak ediyorum ki... Ne yazacağımı bilemedim, aktı gitti okurken. Her cümle özenle seçilmiş ve hepsi yerini bulmuş. Hep yaz:)
Ayşenur Akkuş
2021-06-30T23:53:21+03:00Devamını da becerebileceğine inanıyorum aksi takdirde böyle bir başlangıç çıkmazdı. Vahşeti bize tane tane soluklana soluklana anlattın. Gerisi bizde. Eline sağlık..
Betül Çelebi
2021-06-30T23:41:56+03:00O kadar etkilendim ki okurken. Her cümlenin altı dolu dolu, nasıl güzel örmüşsün öykünü. Hissi çok geçti, devamını bekliyor olacağım, güzel olacağından hiç şüphem yok. Eline yüreğine sağlık.
Seyfullah Özalp
2021-06-30T23:41:38+03:00Sevgili Emine,
Bu sitede okuduğum en iyi öyküler arasında yerini daha yarısına gelmeden aldı bu öykü. Betimlemeler, o kısa ve net ifadeler, karakterlerin hareketli psikolojik tahlili ve bütün bunları kahraman bakış açısıyla bu kadar iyi yapabilmek gerçekten yetenek ister. Devamı olacağına çok sevindim. Bu öykünün en sıkı takipçisi olacağım. Tebrik ederim çok 👌🏻
Kevser Karakaş
2021-06-30T23:40:36+03:00Çok çarpıcı bir anlatım. Ne desem az, ne desem yarım. Devamını merakla bekliyorum.
Serenay Güvenç
2021-06-30T23:37:43+03:00Gözlerim dolu dolu okudum. Yazdığın her cümleyi hissettim. Tebrik ediyor ve merakla bekliyorum.
Ferah
2021-06-30T23:29:40+03:00Tüylerim diken diken oldu. Devamı gelmezse çok üzülürüm gerçekten. Çok etkileyiciydi. Ellerine sağlık.
Şamil Çakır
2021-06-30T23:24:02+03:00Emine çok güzel olmuş.Kalitesini hiç bozmayan hatta yer yer çok daha fazla heyecanlandığım bir metindi. Becerebileceğine kesinlikle inanmakla beraber devamını heyecanla bekliyorum.