Ben Ozan Kapağan'ın "Yalnız Bir Kadının Kimselere Ulaşmayan Vasiyeti" için böyle düşünüyorum mesela. Haftada en az bir kez açar okurum, şairiyle çok yaşasın.
Ben yazardım diyemiyorum ama Sena Türkmen'in Alarm şiirini kendime çok yakın görüyorum, oradaki umut öyle tanıdık gelmişti ki, güzel bir yerde taşıyorum bu canım şiiri. Sena'nın yüreğine sağlık.
Yazardım değil de yazmak isterdim diye bahsedecek olursam kesinlikle "Kara Şapkalı Haydut" şiiri olurdu.
Sylvia'nın Lady Lazarus şiiri. Ama öte yandan ben yazmış olsaydım da bedenimi o fırına sokmaktan alıkoyamazmışım gibi kendimi...
Bütün benliğimi ele geçiren Atilla İlahin' nın üçüncü şahsın şiiri.
becerebilseydim eğer bu kesinlikle Şükrü Erbaş/ Ömür Hanım, olurdu.
Benim için Birhan Keskin'in Kargo şiiri...
"...Buraya, küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın.
Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak, o inat neyse, sen osun.
Buraya yolun yokuşunu koydum. Bildiğim için yokuşu. Zorlanırsa nefesin, unutma, ciğer kendini en çabuk onaran organ, valla bak, aklında bulunsun.
Buraya umutlu günler koydum. Şimdilik uzak gibi görünüyor, ama kimbilir, birazdan uzanıp dokunursun..."
Hasan Hüseyin'in "Ben bu yürek yarasını bir gece Elbistan'da duymuştum" şiiri. Bir başka dünya bu şiir.
Şükrü Erbaş'ın "Cam ve Taş "şiirine bayılıyorum. Sevgiyi en iyi anlatan şiirlerden biri bence. Yazmış olmayı isterdim.