öyle gitmedin ki buralardan
şimdi kalkıp geri dönesin
sevgisiz kaldıysak ne vakitte oldu bu
hangi mevsimin hangi akşamında
gözlerinde bir ışık seni bekle...
bir sasılık seziyorum
her fikre saygı duydukça
kara mizah dergilerinin kapağından
eksik bir tarafı yok hiçbir kelimemizin
ne dinlesek bozuk bir plağın cı...
toprak misali bu sevdamız
bazen susuz
bazen güneşsiz kalacak
belki gözyaşlarımızla çamur
belki gülüşlerimizle çoraklaşacak
ama
sevsekte
ağlasakta
yar...
bir insan
en çok beş yıl yaşamalı
her beş yılda bir ölmeli
ve yeniden doğmalı
mesela ben,
ölmek için kalan
son üç yılımdayım...
son anı düşünen bir nefesin inceliği gibi
kalp atışları ve ürkek ses tonuyla seni çağırıyorum
kış soğukluğunun vücudumda bıraktığı yarayı
torbaların ağzın...
kimseye yetmeyen bir eşitsizlik
var mı yukarılarda
uykunun, büyük bir kardeşi olduğunu bilmeyen
ya da
tüm salkımların
içinde sakladığı cevheri yüzeye...
kayıp giden bir sadelik geçerken kanımdan
beni sen bile dinlemedin
korkuyla attığım tüm adımlar
sürüklerken bedenimi
bir uçurumun eşiğinde sırtımda yara...
safi bir bedenden sıyrılarak dokunduğum masa
ardında tek bir zeytin çekirdeği bırakmış
mağlup bir yutkunmayla
konuştuğum çiçekler bile küskün artık bana
...
insanlığın tüm hatalarıyla çevrelediği
karanlık ve dolambaçlı yollar
bir türlü ışımıyor
ve beni, şehrin en ücra köşelerine sürüklüyordu
öyle ki bu ücra ...
Yükleniyor...
İçeriğin sonu
Yüklenecek başka sayfa yok