“İnsanlar bana ‘alıngansın’ dediği sırada ben çoktan kalp kırıklarımı süpürüyor oluyorum. Belki alınganım ama bunun bir önemi yok ki. Öyle değil mi? Bir şey ...
Yorgunum biraz çocuk
İçimde birikmişliğin verdiği ağırlık yordu beni
Kırgınım biraz da
Güzel günler, güneşli günler beklediğim
Ama her defasında kara bul...
Beni senin toprağına eşmişler
Mezar mıyım, kuyu muyum,
Pişkin simyaların suyu muyum,
Bir çocuğun avcuna koysalar hamlığımdan
Olur muyum?
Yine de çocukla...
En sevdiğim belgesel olan orijinal adı ile "The Story of God". Türkçe'ye çevrilirken bazı endişelerden dolayı "İnancın Hikâyesi" olarak aktarılmış olsa gerek...
Yazmanın yazılmamış bir kuralı vardır, kendini tutabilinceye dek yazma... harfler kendilerinden dökülmeye başlayana dek yazma… ama bazı anılarımız var ki bu ...
kendi omzum üzerinden baktığım uzak
yastığın yanına bıraktım çareyi
hissi ve kimseyi
en son paspasın altında buldum beni
veda diyorsun
çekip vuruyorum ...
Bir varmış bir yokmuş...
Krallıkların durmadan savaştığı zamanlarmış. Askerlerin bir piyon olarak hareket ettirildiği acımasız yıllarmış. Her gün bir başka ...
Anlaşılmak, sadece anlaşılmak değildir. Elinin tersi ile itmektir küflü yalnızlığı, sökmektir güneşi gecenin kalbinden.
Anlaşılmak yaşamaktır, umut etmektir...
Hakkında fazla bir bilgiye sahip olmadığım, son dönemlerde yoğun ilgi gören, şahane sesli arkadaşımız. Sesinin yumuşaklığı insanın içini gülümsetiyor.
Çizdiğim ilk tablonun haykırışları,
Sessiz çığlıkların hissedilmiş yankıları,
Ufuklarda yanan bir ateş var!
Kıpkızıl korkularla sarılı etrafınız;
Yüzleri...
Yükleniyor...
İçeriğin sonu
Yüklenecek başka sayfa yok