O an kıyamet kopsa eminim ikimiz de cennete giderdik.
Sanki ruhu çekilmiş, başıboş, ıssız bir sokak gibiydi. Ve onun birazcık ışık diye yakınan sessiz ferya...
ne güzel şey çocuk olmak
ne umutlu şey
ne vurdumduymaz
ne kendini bilmez...
çocuk olmak isterim tekrardan
umut dolu olmak
kirazı yemek değil de
kulağı...
sabahıdır kaldırımlarda sürünen sert yasaların
et kemik yığınıyım düzenin düzlemine kapaklanmakla
pek sevdiğim söylenemez bu kargaşa istasyonunu
eklemleri...
Kesişmemişti yolum onunla
Kesilmemişti benden ümit henüz
Kurulu bir saatim vardı baş ucumda
ve akan hayatım
Yarınla dün kaygılarım
Yaralıyordu beni boyu...
Artık bitsin istiyorum.
Yüzümü güneşe dönmek,
Saçlarımı yağmurlarda yıkamak
Ellerini tutmak istiyorum.
Senin gözlerinden bakmak istiyorum dünyaya
Uykumu...
gecenin bir yarısı tenhalığı,
evimdeyken üstelik...
bana eşlik eden bir duvar saati, çalışan bir dolap sesi...
bir tanıdık sıcaklık,
biraz huzur arayışın...
Yüzünü unuttuğum günler
yapıştı yakama.
Alacaklılar kapıma dayandı.
Senden sonra çok şehir gördüm
öylesine yarım, öylesine eksik.
Çok zamanım oldu,
zam...
Kalmadı baharda açan hindibağı,
artık gölgesine razı her fesleğen.
Sesin gitti önce,
Bir saksı umut yeşermedi içimde.
Kurak araziler,
güneş doğmuyor dağ...
Terk edilmiş serzenişlerin sesi kesildi
Rekatları kılınıyor secdesiz namazların
Vakti geçti okunan ezanların
Her yerde yankılanıyor selaların
Bir sonra...
bir trenin içindesin,
ben ve şehir ise bir kaldırımda,
yanımızdan hızla ve umarsız geçip gitmeni bekliyoruz.
ne zaman dönersin,
bu tren nereye gider bil...
Hatıralar dün gibi sıcak
Tenin ilk dokunduğum gün kadar ürkek
Bilemezdim sabahların ne kadar acımasız olduğunu
Yatağımdan seni çaldığında öğrendim
Hasret...
Bekledim gelmeyecek bir güneşi
Bıkmadan sen olmaktan
Sen özgür bir güvercin
Ben hasretinden tutuşmuş kanadı kırık bir kuş
Avunamıyorum aynı yıldızlara ba...
Biraz daha uzaksın
aralık sanki aylardan
hoşça kal diyebildim güçlükle
sesimi iğneden geçirerek
bu son değil eminim
bir kere bulaşınca ele
zifir misali...
Kırmızı kiremitler, kırık kiremitler
Sokakta iniltileri ile itler
Köpekleri kovalayan etler.
Kırmızı kiremitler, kırılıyor bu kemikler.
Attığım çığlığın ...
İstanbul’sun sen
kalabalık bir o kadar da yalnız
uçan kuşlar kadar özgür
dalgalar kadar hırçın
memleketsin sen
bir vapurda insanı kendisiyle yüzleştiren
Bir kış gecesiyiz şimdi.
Bütün kapılarımız aralı.
Ne bir adım dışarısıyız, ne de bir adım içerisi.
Ne bir söz ediyoruz adamakıllı, ne de susuyoruz enikonu...
güzelliğini göğsümde bir sızının gölgesinde hissediyorum,
bir çiçeği elime alıyorum, sana dokunuyorum.
bir yola çıkıyorum ve yine sana gitmek için değil.
...
Bilmiyorumlara yaslanarak yürüyordum,
Konuşmaların koridorlarında
Ve susarak örerdim
Kaldırım taşlarını.
Ve benim taşlarım duvarları aşardı.
Susmak kaç ...
Ey yalancı ışık!
Gün geçtikçe parlayan ışığın kör etti gözlerimizi, bizi geceye mahkum bırakan sahtekar!
Sana tamah etmeyeceğiz.
Ablukanda kölen olmayacağ...
kötü kaderi
bir gece yahut sabaha karşı
sevgilinin ensesinde bir nefesle parçalandı
bilinen tüm doğrular o an için yanlıştı
ve bir rüzgarla küllerinden y...
Bırak bugün kötü olsun ojen
Bozulsun hatta her yere bulaşsın
Yırtık pırtık kalsın
Tenini örten ne varsa
Sökükleri saçılsın her yana
Tarama sakın saçları...
Olmayışını sevmiştim belki de
Bana olmayan gülüşlerini
Anlamsız hareketlerinden anlam çıkarmayı sevmiştim
Birlikte ağlayışımızı
Bu şarkı benim ruhum dedi...
Yükleniyor...
İçeriğin sonu
Yüklenecek başka sayfa yok