Edward Bernays belki de şu an pek çok kişinin bilmediği bir isim ama bugünün aksine 20. yüzyıldaki etkisi en az amcası Sigmund Freud kadar büyüktü. Edward Be...
geceye ve gecenin örttüklerine ant olsun
terk edilen oğlanlara ve kızlara ant olsun
içinde biriktirdikleriyle ölenlere
yutkunup gözyaşını tutanlara
eğird...
I.
yaşarken boğazımıza aldırmak gibi bir huyum var güzel olanı
yitirdiğim sevi dakikaları
cüzdanımda taşımadığım vesikalığın
kalbe ağır gelişi bundan
ko...
Mocan doğar Mocan ölür, dünya dönüyor böyle
On can doğar bir can ölür, bir türkü de sen söyle
Bir çıkmazda arda dönememektir bizdeki
Mevsimleri çağırır du...
bir yalıyarın başındayım
etten örülmüş
örselenmiş ruhlarla kaskatı
kesilmiş taş gibi
evveli de.
sorarsın nasıl vardın zirvelerine
kar düşmesin saçının ...
Hiç çiçek alınmamış bir kadın gibi,
Hiç dize yatırılıp başı okşanmamış bir adam gibi sokaklar.
Hiç aşık olmamış mı belediyecileri ne?
Gri bir duman gezini...
Kar mevsimiydi kavaklarda
Kedinin gözünde çizgiydi saat
Biri gitti yüreğini atarak
O ki; en çok şimdi’lerin katili
Bir taş daha dikip umut kabristanına
...
Hançerimin ucunu zehirledim koynumda
İs kokan gecelerin günahıdır ihanet
Ölüm verilmiş hüküm taşıyorum boynumda
Daracık sokaklarda tescillenir cinayet
Z...
Gece olur
Hep aklımın köşesinde var olan sen
Birden bastırırsın
Uykumdan uyandırır seversin ruhumu
Bir özlemlik bırakırsın mısralarında
Gözlerimi yaşart...
Sürekli gülüyorsun Aysel, kendine haksızlık ediyorsun. Zira her şeye gülümseyenler, mutlaka birileri için kendilerine haksızlık ediyordur.
alyuvarlarında şairimin
seçkin geçirgen bir kontaminant
elbette kulak asmayacaktır ona ezbere bulanmış rant
oysa o bu tadın metalik aromasına baş tanıktır...
Sıska yola çıkmadan önce içine bir kıvılcım koydu.
Bu kıvılcım onun ismi mi; bilemedi.
I.
Sıska
Bu çağrılmak Onu yordu
Yeni bir isim lazım Ona
S...
Kolumda altın bir saat
Çırılçıplağım
Zaman hep aynı
Sürekli geç kalıyorum sana
Bir asır geçmiş seni sevmeyi
Mevsim kış
Ankara hayli soğuk
Yalnızım bir...
hatırlıyorum
soğuk, sisli ve bulanık bir gündüz vaktiydi
kurumuş bir ağacın altında
bir adam oturmuştu bankta
önce gökyüzüne baktı yavaşça
ve sonra deri...
Son kez dokunduğun ellerimi daldırdım zamana
Tanrının ilahisini dinlediğimiz an avuçlarımda
Bu ilahi kaybolmuşlar için
Sal tüm fahişeleri sokaklara
Hay...
Görülen lüzum üzerine bu çığlığı atıyorum!
Okçular tepesinde gafil aldananlardanım
arkamıza sarkan adamlar vardı,
topu kalemizde gördük
bir miktar yaramı...
hatırlıyorum kulağıma fısıldananları kalubelada
verdiğim sözün sesini duyuyorum ara sıra
suyun öyküsünü dinliyorum altı günde
her şeyin özünde ben vardım...
Düşünüyorum şimdi öylece
Duvara bakıp oturuyorum
İnsanlar diyorum, hiç anlamıyorlar
Sen anlatsan da onlar anlamak istemiyorlar sanki
Yaşamadılar çünkü se...
Kapandı bulutlar
Güneşin ışıklarına imkan vermeden
İnatçı mı inatçı
Hiçbir şekilde geçit vermeden
Işıkların yollarına taş koydu
Barikat koydu, blok koyd...
ben bu oyuna ait değilim
kuralları bile bilmem, kartları önüme dizmeyin
nalım, eyerim yok, beni bu yarışa dahil etmeyin
istemem kemiklerim sızlayana kadar...
Bu şehirde kurduğum hayallerin üzerini örtüyorum.
Canıma dokunuyor da canımı almıyor
Üstelik ısıtmıyor da beni...
Bir şarkı dinliyorum üstüne
Biraz ağlam...
tanrı toprağı pişirirken böyle mi hayal etmişti bilmiyorum.
o da içini çeker mi dünyaya bakarken
yoksa kaçırır mı gözlerini açlıkla sınanan çocuklarından?
...
baktı çöle, düştü yola
gerisinde yaşlı izler
cebe sığan hatıralar
birkaç huzursuz an kaldı
kumdan kalelerin sahipleri
çadırların fedaileri
taslarında...
Yükleniyor...
İçeriğin sonu
Yüklenecek başka sayfa yok